Genclik ve Eglence
Genclik ve Eglence
Gençliğimizin zamanını ve ideallerini öldüren araçlardan birisi de, dinimizin yasakladığı eğlencelerdir. Bilhassa bu zamanda, gayr-i meşrû oyun ve eğlencelerin yuvası hâline gelen kahve, birahane, meyhane, disko, sinema, bar, gece kulübü, müzik hol, oyun salonları gençliğimizin altın yıllarını hebâ etmektedir.
Öncelikle şu tesbiti yapmak gerekir: Aşırı eğlence, sıkıntıdan kaynaklanır. Eğer ruhî, kalbî, hissî bir sıkıntı, problem ve huzursuzluk varsa, insanlar rahatlamak için oyun ve eğlenceye sarılırlar.
Diyebiliriz ki, sıkıntı ne kadar çoksa eğlenme arzusu da o kadar fazladır.
Rahatlamak ve neşelenmek için başvurulan eğlenceler iki türlüdür.
Bir kısmı dinimizce yasaklanmış, haram kılınmıştır. Bir kısmı ise helâldir.
Haram eğlenceler; içki, kumar, gayr-i meşrû müziğin bulunduğu ve kadın-erkek ilişkilerindeki sınırın korunmadığı eğlencelerdir.
Bunlardan korunmanın çaresi, güçlü bir îmanı elde etmektir. Çünkü, kuvvetli bir îman olmazsa ve ibâdetler yerine getirilmezse, akıl, kalp, ruh ve duygular aç ve vazifesiz kalır. Bu da sıkıntı ve huzursuzluk meydana getirir.
Îman ve ibâdet, huzur ve mutluluk sağladığı için eğlenceye fazla ihtiyaç kalmaz.
Dinimizin yasakladığı eğlenceler, dünyada da, âhirette de mutsuzluk kaynağıdır. Bu hususta Bedîüzzaman Hazretlerinin şu îkazlarına kulak vermek gerekir:
"Gençlik gidecek. Sefahette (gayr-i meşrû oyun ve eğlencede) gitmiş ise, hem dünyada, hem âhirette binler belâ ve elemler netice verdiğini ve öyle gençler çoğunlukla suiistimal ile israfat ile gelen evhamlı hastalıkla hastanelere ve taşkınlıklarıyla hapishanelere veya sefâlethânelere ve mânevî elemlerden gelen sıkıntılarla meyhanelere düşeceklerini anlamak isterseniz; hastanelerden, hapishânelerden ve kabristanlardan sorunuz." (Sözler, s.153)
Gerçekten de, gençliğini dinin sınırları dışında geçiren kimseler, yaptıkları hatalar ve taşkınlıklar yüzünden, sağlığını, hürriyetini, huzurunu kaybederek, hastanelere, hapishânelere ve meyhânelere düşmektedirler.
Aslında meşrû dâiredeki keyif ve eğlenceler, gençleri tatmin edecek seviyededir. Dinimiz, içki, kumar, mahremiyet gibi konulardaki sınırlara uyulan eğlenceleri yasaklamaz. Bu hususta şu dersler dikkat çekicidir:
"Ey dünya hayatının zevkine tutkun ve gelecek endişesiyle istikbâlini ve hayatını temin için çabalayan bîçareler! Dünyanın lezzetini, zevkini, saadetini, rahatını isterseniz; meşrû dâiredeki keyifle yetininiz. O, keyfinize kâfidir. Hâricinde ve gayr-i meşrû dairedeki bir lezzetin içinde bin elem vardır. Eğer geçmiş zamanın hadiselerini, sinema ile şimdi gösterdikleri gibi, gelecekteki haller dahi, meselâ elli sene sonraki halleri bir sinema ile gösterilse idi, ehl-i sefâhet şimdiki güldüklerine yüz binlerce nefrin ve nefret edip ağlayacaktılar. Dünya ve âhirette ebedî ve dâimî sevinci isteyen îman dâiresindeki terbiye-yi Muhammediyeyi (a.s.m.) kendine rehber etmek gerekir." (Sözler, s.150)
Yaşamanın gerçek mutluluğu, îman ve İslâmiyetle elde edilir. "Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı îman ile hayatlandırınız ve farzlarla zînetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz." (Sözler, 152)
İslâmın yasakladığı oyun ve eğlencelerde mutlaka problem, huzursuzluk, kavga vardır. Bunun için şu ifâdeler ne kadar ibretlidir:
"Hakîkî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saâdet yalnız îmandadır ve îman hakîkatleri dâiresinde bulunur. Yoksa dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesi yedirir, on tokut vurur gibi hayatın lezzetini kaçırır." (Sözler, s.156)
Bu îkazların doğruluğunu görmek için gazetelerde yer alan soygun, gasp, cinâyet, kaza haberlerine bakmak yeterlidir. Bunların hepsi de, dinimizin koyduğu sınırları aşmaktan kaynaklanıyor. Gayr-i meşrû bir şekilde eğlenen insanlar, neticede birbirlerinin canına kıyabilecek kadar akıldan uzaklaşabiliyorlar.