<?php bloginfo('title'); ?> - <?php the_title(); ?>

logo


Güzel Olan Ne Varsa..

Site Map Contacts anasayfa

ANKET

Kuran-i Kerim'i Günde Kaç Kez Okuyorsunuz?

NE VAR NE YOK



Bugün:3
Tıklanma:6
Online:
İpniz:46.197.126.132

EN GÜZEL İSİMLER


"O, yaratan, var eden, şekil veren Allah'tır. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanlar O'nun şanını yüceltmektedirler. O, galiptir, hikmet sahibidir.(Haşr-24)"

ALLAH
(Uluhiyete mahsus sıfatların hepsini kendinde toplayan İsm-i Azam)

RAHMÂN
(Bütün yaratılmışlar hakkında hayır ve merhameti tercih eden)

RAHÎM
(Çok merhamet eden, nimet veren)

MELİK
(Bütün kainatın tek sahibi ve mutlak hükümdarı)

KUDDÛS
(Hatadan, gafletten ve her eksiklikten münezzeh)

SELÂM
(Esenlik veren, kullarını selamete çıkaran)

MÜ'MİN
(Gönüllere iman ışığını veren, vaadine güvenilen)

MÜHEYMİN
(Kainatın bütün işlerini gözetip yöneten)

AZÎZ
(Yenilmeyen yegane galip)

CEBBÂR
(İradesini her durumda yürüten, dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan)

MÜTEKEBBİR
(Her şeyde büyüklüğünü gösteren)

HÂLIK
(Büyün mevcudatı takdirine uygun şekilde yaratan)

BÂRİ'
(Bir model olmaksızın canlıları yaratan)

MUSAVVİR
(Her şeye şekil ve özellik veren)

GAFFÂR
(Daima affeden, tekrarlanan günahları bağışlayan)

KAHHÂR
(Her şeye her istediğini yapacak şekilde galip ve hakim)

VEHHÂB
(Karşılık beklemeden bol bol veren)

REZZÂK
(Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratıp veren)

FETTÂH
(Zorlukları kolaylaştıran ve iyilik kapılarını açan)

ALÎM
(Herşeyi çok iyi bilen)

KÂBID
(Rızkı tutan, canlıların ruhunu alan)

BÂSIT
(Rızkı genişleten, ruhları bedenlerine yayan)

HÂFID
(Alçaltan, zillete düşüren)

RÂFİ'
(Yukarı kaldıran, yükselten)

MUİZ
(Yücelten, izzet ve şeref veren)

MÜZİL
(Alçaltan, zillet veren)

SEMİ'
(Her şeyi işiten)

BASÎR
(Her şeyi gören)

HAKEM
(Son hükmü veren)

ADL
(Mutlak adalet sahibi, çok adaletli)

LATÎF
(Yaratılmışların ihtiyacını en ince noktasına kadar bilip, sezilmez yollarla karşılayan)

HABÎR
(Her şeyin iç yüzünden haberdar olan)

HALÎM
(Acele ile ve kızgınlıkla muamele etmeyen)

AZÎM
(Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu)

GAFÛR
(Bütün günahları bağışlayan)

ŞEKÛR
(Az iyiliğe çok mükafat veren)

ALÎ
(İzzet, şeref ve hükümranlik bakımından en yüce, aşkın)

KEBÎR
(Zatının ve sıfatlarının mahiyeti anlaşılamayacak kadar ulu)

HAFÎZ
(Koruyup gözeten ve dengede tutan)

MUKÎT
(Bedenlerin ve ruhların gıdasını yaratip veren, bilip gücü yeten ve koruyan)

HASÎB
(Kullarının her yaptığını bilen, onları hesaba çeken)

CELÎL
(Azamet sahibi)

KERÎM
(Lütuf ve keremi çok bol ve çok geniş)

RAKÎB
(Büyün varlığı gözetleyip, kontrol eden)

MÜCÎB
(Dualara karşılık veren)

VÂSİ'
(İlmi ve merhameti herşeyi kuşatan)

HAKÎM
(Bütün emirleri ve işleri hikmetli olan)

VEDÛD
(Kullarını çok seven, sevilmeye gerçekten layık olan)

MECÎD
(Şanı büyük ve yüksek)

BÂİS
(Ölümden sonra dirilten)

ŞEHÎD
(Bütün zamanlarda ve her yerde, hazır ve nazır)

HAK
(Varlığı hiç değişmeden duran)

VEKÎL
(Kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştıran)

KAVÎ
(Gücü bizzat kendinden olan, kudretli)

METÎN
(Her şeye gücü yeten, güçlü)

VELÎ
(Sevdiği kullarının dostu)

HAMÎD
(Ancak kendisine hamdedilen, övülmeye layık)

MUHSÎ
(Her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilen)

MÜBDİ'
(İlkin yaratan)

MUÎD
(Tekrar yaratan)

MUHYÎ
(Hayat veren)

MÜMÎT
(Ölümü yaratan)

HAY
(Ebedi hayatta diri)

KAYYÛM
(Her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kainatı idare eden)

VÂCİD
(Dilediğini dilediği zaman bulan, müstağni)

MÂCİD
(Şanı büyük ve yüksek)

VÂHİD
(Sıfatlarında, özelliklerinde tek ve biricik olan)

SAMED
(Tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği eşsiz kudret)

KÂDİR
(Her şeye gücü yeten, kudretli)

MUKTEDİR
(Kuvvet ve kudret sahipleri üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunan)

MUKADDİM
(İstediğini öne alan)

MUAHHİR
(İstediğini geriye bırakan)

EVVEL
(Varlığının başlangıcı olmayan, ilk)

ÂHİR
(Varlığının sonu olmayan, son)

ZÂHİR
(Her şeyde tecelli eden. Tüm yarattıklarında, kendisinden görülebilir izler, işaretler bulunan)

BÂTIN
(Gözle görülemeyen, her şeyde kendinden bir güç bulunan)

VÂLÎ
(Kainata hakim olup onu yöneten)

MÜTEÂLÎ
(İzzet, seref ve hükümranlik bakimindan en yüce, aşkın)

BERR
(İyilik ve lütfu sonsuz olan)

TEVVÂB
(Kullarını tövbeye sevkeden ve tövbelerini kabul eden)

MÜNTAKİM
(Suçlulari adaletiyle cezalandıran)

AFÜV
(Hiçbir günah kalmayacak şekilde günahları affeden)

RAÛF
(Çok şefkatli, çok lütufkar)

MÂLİKÜ'L-MÜLK
(Mülkün ebedi sahibi)

ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRAM
(Azamet ve kerem sahibi)

MUKSİT
(Adaletle hükmeden)

CÂMİ'
(İstediğini, istediği zaman istediği yerde toplayan)

GANÎ
(Her şeyden müstağni, kendisi dışında her şey O'na muhtaç)

MUGNÎ
(İstediğine zenginlik verip, zengin eden)

MÂNİ'
(Dilemediği bir şeyin gerçeklesmesine müsaade etmeyen, kötü şeylere engel olan)

DÂRR
(Elem ve zarar verecek şeyleri yaratan)

NÂFİ'
(Hayır ve menfaat veren şeyleri yaratan)

NÛR
(Alemleri nurlandıran, istediği gönüllere ve zihinlere nur yağdıran)


HÂDÎ
(Hidayet veren, istediği kulunu muradına erdiren)

BEDÎ'
(Eşi ve örneği olmayan, sanatkarane şekilde yaratan)

BÂKÎ
(Varlığının sonu olmayan)

VÂRİS
(Varlığı devam eden, servetlerin gerçek sahibi)

REŞÎD
(Bütün işleri ezeli takdirine göre yürütüp, hikmet üzere sonuca ulaştıran)

SABÛR
(Çok sabırlı)


©TRNuke.net
ALLAH'ın (c.c) Güzel İsimleri

VEDA HUTBESİ

» Veda Hutbesi

Veda Hutbesi

Bismillahirrahmanirrahim

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyor um, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

İNSANLAR!

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.


ASHABIM!

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.


ASHABIM!

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

ASHABIM!

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.


İNSANLAR!

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

İNSANLAR!


Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki

hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.


MÜ'MİNLER!


Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır.

MÜ'MİNLER!

Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...


ASHABIM!

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

İNSANLAR!

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

İNSANLAR!

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur.

İNSANLAR!

Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.)

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

Şahid ol yâ Rab!

ARŞİVLER

Admin Paneli

İSTEK GÖNDER

Şuan GÜLE SEVDAL FM'de

İLAHİLER VE EZGİLER

Dinliyorsunuz

Güle sevdalı Fm

90 TANE HAFIZ DİNLE

FLATCAST TEMALARI

KABE-MEDNE CANLI İZLE

RADYOMUZ

Anket

Deneme yazı
  • Etİketler

    YARDIM ZAMANI

    reklam

    Dost Sİteler

    reklam reklam reklam reklam reklam

    Sitemizin Diger Dilleri


    Güle Sevdali FM - KeRvAnCaN - Flatcast Radyo islami Dini

    Resulullahin Namazi

    Arşiv Sayfası Hakkında Acıklama
     
    ..::::..(((( Resulullahin Namazi ))))..::::..
     
    Güle Sevdalı FM Dinle

    Resulullahin Namazi

    Rasûl-i Ekrem; iman, ahlak, ibadet ve cihad açısından insanların en mükemmeli idi. Onun kadar Allah’tan korkan, onun kadar Allah’a bağlı olan, onun kadar ibadetlerde yoğunlaşan, onun kadar ahlakta kemâle ulaşan bir kimse yoktur. O, bütün hal ve hareketlerinde “üsve-i hasene” yani uyulacak, takip edilecek ve izlenecek örnek ve en güzel bir şahsiyetin sahibidir. Onun hayatı, Allah’ın rızasını kazandıracak davranışları kazanmak isteyenler için mükemmel ve canlı misallerle doludur. Bu yazımızda, Hz. Peygamberin, Allah’a kullukta gösterdiği hassasiyetten birkaç misal vermeye çalışacağız.

    islami Bilgiler

    1- Namazlara Karşı Gösterdiği Yoğunluk ve Hassasiyet

    Hz. Peygamber, devletin ve halkın işlerini yürütmesinin yanında Allah tarafından elçi olarak gönderilmesinin temel gayesi olan tebliğ görevini de en zor şartlarda bile yerine getirmenin gayreti içersindeydi. Mescid-i Nebevîde kıldırdığı farz namazlarının haricinde o kadar yorulmasına ve zahmetlere katlanmasına rağmen hücre-i saâdetlerinde istirahata çekildiği zamanda namazlarına yoğun olarak devam ettiğini görmekteyiz. Bu hususta Hz. Âişe’nin rivâyetine göre Resûlüllah (s.a.v) ayakları patlayacak dereceye gelinceye kadar namaz kılardı. Hz. Âişe “Ya Resûlellah! Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlarını sana bağışladığı halde böyle mi yapıyorsun? (bu zahmete katlanıyorsun)” deyince Hz. Peygamber “ Ya Aişe Şükreden bir kul olmayayım mı?”1 buyurmuştur. Muğîre b. Şu’be’nin rivayetine göre Hz. Peygamber ayakları şişinceye kadar namaz kılardı.2

    Abdullah b. Ömer (r.a), Hz. Aişe’ye “Resûlüllah’tan gördüğün en şaşırtıcı şeyi bana haber verir misin” diye sorunca Hz. Aişe uzun müddet ağlamış ve sonra şöyle demiştir: “Onun her işi hayret verici idi. Bir gece yanıma geldi, hatta cildini cildime dokundurdu ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Aişe, bu gece bana Rabbime ibadet etmek için izin verir misin.” Bunun üzerine ben “Ey Allah’ın Resûlü! Ben senin yakınlığını severim, isteklerini de severim, Rabbine ibadet etmeni de severim, izinlisin” dedim. (Ben bunu söyleyince) Resûlüllah kalktı, odadaki su ibriğinin yanına gitti, abdest aldı, suyu da çok dökmedi, sonra namaz kılmaya başladı. Ağlıyordu, hatta ağlamaktan sakalı ıslandı. Sonra secde etti ve ağlamaya devam ediyordu. Ağlamasından yer ıslanmıştı. Sonra yan tarafına yattı ve yine ağlıyordu. Sonra Bilal geldi, kendisini sabah namazına çağırıyordu. Bilal onun ağlamasını görünce “Ey Allah’ın Resûlü! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde seni ağlatan şey nedir? Bunun üzerine Hz. Peygamber “Ey Bilal! şükreden bir kul olmayayım mı?” Nasıl ağlamayayım? Allah Teâlâ bu gece bana “Göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır”3 âyetini indirdi” dedikten sonra şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun bunu okuyup ta bunun hakkında düşünmeyene!” Diğer bir rivayette ise “ vay bunu çeneleri arasında çiğneyip te bunun üzerinde düşünmeyenlere!” buyurmuştur.4 Görüldüğü gibi Hz. Âişe uyumamış ve dikkatle yatağından ayrılan Resûl-i Ekrem’in hal ve hareketini izlemiş, onun evinde yaptığı ibadetin mahiyetini ümmete duyurarak büyük bir hizmeti ifa etmiştir. Resûlullah’ın özel hayatını ümmete en fazla yansıtan ve duyuran bu annemiz olmuştur.

    2- Hz. Peygamberin Son Hastalığında Namaz İçin Gösterdiği Hassasiyet

    Hz. Peygamber, âhirete irtihal edeceği sırada bile namazı düşünüyor ve bu konuda ümmetine önemli mesaj sunmayı ihmal etmiyordu. Ubeydullah b. Abdillah şöyle bildirir: Âişe’nin yanına girdim ve kendisine “Bana Resûlüllah (sa.v) in hastalığından bahsetmez misin?” deyince Hz. Âişe “evet” dedi (ve şunları söyledi): “Peygamber(s.a.v) in hastalığı ağırlaştı. (Bir ara) “insanlar namaz kıldı mı?” diye sordu. Biz: Hayır seni bekliyorlar ey Allah’ın Resûlü dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “(Öyle ise) benim için leğene su koyun” buyurdu. Dediğini hemen yerine getirdik, Resûlüllah (s.a.v) yıkandı. Sonra kalkmak için davrandı. Fakat bayıldı. Sonra ayılarak: “İnsanlar namazı kıldı mı?” diye sordu…. ve bu hal üç defa tekrar etmiştir. …Sonra Resûlüllah (s.a.v) kendisinde biraz hafiflik hissederek biri Abbas olmak üzere iki kişinin arasında öğle namazına çıktı. Ebû Bekir cemaatle namaz kıldırıyordu. Ebu Bekir onu görünce geri çekilmeye davrandı, fakat Peygamber (s.a.v) ona geriye çekilmemesi için işaret etti. Yanındaki iki zata: “Beni onun yanı başına oturtun” buyurdu. Onlar da kendisini Ebu Bekir’in yanı başına oturttular. Ebu Bekir ayakta Peygamber (s.a.v) in namazına uymuş, cemaat ta Ebu Bekir’in namazına uymuş olarak namaz kılıyorlardı. Peygamber (s.a.v) ise oturuyordu…”5

    Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, ayakta namazda duramayacak ve mescide yardımsız gidemeyecek durumda ağır hasta olmasına rağmen, ashabının namaz kılıp kılmadıklarını sormuş, cemaate iştirak etmenin hasreti ile yanıp tutuşmuştur. Kelime-i Şahadetten sonra İslam’ın en önemli rüknü olan namaz hususundaki hassasiyetini göstermiş ve cemaate iştirak etmenin önemini Allah’a kavuşmasına ramak kala bütün ümmetine göstermiştir.

    3- Hz. Peygamber Namazlarda Uzun Kıraatte Bulunması

    Hz. Peygamber’in, namazlarda özellikle tek başına kıldığı namazlarda kıraati uzun tuttuğu rivayet edilmektedir. Huzeyfe (r.a) bu hususta şu malumatı verir: “Bir gece Peygamber (s.av) ile birlikte namaz kıldım. Bakara sûresine başladı, ben (içimden) yüz âyeti tamamlayınca rükû eder; dedim. Sonra devam etti. Ben (içimden) bütün sûreyi bir rek’atda okuyacak; dedim. O yine devam etti. Ben bu sûre ile rükua varır, dedim. Sonra Nisâ sûresine başladı. Onu da okudu. Sonra Âl-i İmrân sûresine başladı; onu da okudu. Ağır ağır okuyordu, içinde tesbih bulunan bir âyete gelince tesbih ediyor; istek (rahmet ve bağışlanma) âyetine gelince istiyor; teavvüz (sığınma) âyetine gelince (Allah’a) sığınıyordu…”6

    Bu hadis, Hz. Peygamber’in bazı zamanlarda namaz kılarken uzun kıraatte bulunduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Resûl-i Ekrem, cemaatle namaz kılınması esnasında imamın kıraati hafif yapmasını istemiştir. Bu konuda şöyle buyurmuştur: “Biriniz cemaate imam olursa, namazı hafif kıldırsın. Çünkü onların içerisinde küçük, yaşlı, zayıf ve hasta olanlar vardır. Kendi kendine kıldığı vakit istediği gibi kılsın. Yalnız başına kıldığı zaman, namazını istediği kadar uzatsın.”7

    Resûl-i Ekrem’in namaz kıldırması hakkında Hz. Enes şu bilgiyi verir: “Ben Peygamber (s.v.a) den daha hafif ve ondan daha tamam namaz kıldıran hiçbir imamın arkasında namaz kılmadım. Şayet bir çocuğun ağlamasını işitirse, annesini sıkıntıya düşürmekten endişe duyduğu için namazı hafif kıldırırdı.” Yine Enes (r.a) ın rivayetine göre Hz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Ben (bazen) namaz kıldırmaya kalktığımda namazı uzatmak isterim (uzatmak niyeti ile namaza başlarım). Fakat bir çocuğun ağlayışını duyunca, annesinin çocuğun ağlamasından dolayı üzüleceğini, ıstırap duyacağını bildiğimden ve ayrıca annesine sıkıntı vermeyi ve zorluk çıkarmayı uygun görmediğimden dolayı kıraatimi kısa tutarım”8 Bu hadisler, cemaatle namaz kılınması sırasında, insanları nefret ettirmeden, bıktırmadan namaz kıldırmanın önemini göstermektedir. Resûlüllah (s.a.v) in namazı hafif kıldırıldığına işaret edilen hadiste ayrıca onun namazı tam kıldırdığına da dikkat çekilmiştir. Görüldüğü gibi o, insanlara kulluktan söz ederken, öncelikle bunu en yoğun bir şekilde kendisi uyguluyordu. Hatta, onun terbiyesinde yetişmiş ve bu alanda ün yapmış bir sahabi bile onun uygulamasına zor dayanıyordu

    4- Hz. Peygamber’in Ömrünün Sonuna Doğru İbadetini Yoğunlaştırması

    Hz. Peygamber, Nasr sûresinin indirilmesinden sonra daha çok tövbe ve istiğfara devam etmiş, “Sübhanellâhi ve bi hamdihi estağfirullah ve etûbü ileyh” (Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdeder ve sana yönelirim. Beni bağışla Allah’ım) cümlesini her fırsatta söylerdi.9

    Hz. Âişe’nin rivayetine göre Peygamber (s.a.v), rükua ve secdeye vardığı zaman “Sübhânekellâhümme rabbenâ ve bi hamdike Allahümmeğfirlî” (seni noksan sıfatlardan tenzih ederim ve sana hamdederim. Ey Allahım! Beni bağışla)10

    Çoğunluğun rivayetine göre Nasr sûresi, Mekke’nin fethinden önce indirilmiştir. Bu sûre, Hz. Peygamberin ölümünün yaklaştığını haber vermektedir. Hz. Peygambere tövbe ve istiğfarın emredilmesi, onun ecelinin yaklaştığına bir işarettir. Bu yüzden Nasr sûresine “tevdî’ sûresi” (vedalaşma sûresi) adı verilmiştir. 11 Hz. Peygamberin bu sûrenin inmesinden iki yıl sonra vefat ettiği söylenmiştir.12

    Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber, ömrünün sonlarına doğru ibadetlerini ve istiğfarını yoğunlaştırmıştır. Allah tarafından geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlandığı bildirildiği halde Resûl-i Ekrem’den bağışlanma talebinde bulunması ve tövbe etmesi istenmiştir. Bu uygulama ve davranış Resûlüllah’ın zatında bütün ümmetten istenmektedir. Bu sebeple herkes ömrünün sonuna doğru daha fazla ibadetini yoğunlaştırmalı ve daha fazla tövbe ve istiğfarda bulunmalıdır. Ömrünün hangi zaman ve hangi noktada son bulacağını kimse bilemez. Müslüman, hemen ölecekmiş duygusuyla âhiret hazırlığını her zaman ve hiç ara vermeden yapmalı ve Hz. Peygamberin hayatından ve ibadetlere karşı gösterdiği hassasiyetten ders almalıdır.

    ——————————————————————————–

     

    Dipnotlar: 1) Buharî, Teheccüd, 6, Müslim, Münâfikûn, 81; Nesâî, Kıyâmü’l-Leyl, 17; Tirmizî, Salat, 187. 2) Bkz. Müslim, Münâfikûn, 79-80. 3) Âl-i İmrân, 3/190. 4) İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, İstanbul, 1981, II, 164. 5) Müslim, Salât, 90. 6) Müslim, Müsâfirûn, 203. 7) Buharî, Ezân, 63; Müslim, Salât, 183-184; Tirmizî, Salât, 61; İbn Mâce, İkâmet, 48; Ahmed b. Hanbel, II, 256, 393, 502, 537. Buhârî, Ezân, 65, 163; Müslim, Salât, 190-192; Ebû Dâvûd, Salât, 123; Nesâî, İmâmet, 35; İbn Mâce, İkâmet, 49; Ahmed b. Hanbel, III, 109, 153, 182. 9) Ahmed b. Hanbel, VI, 35. 10) Buharî, Süre-i Nasr, 110. 11) Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl, Beyrut, ts. VI, 596. 12) Hazin, Lübâbu’t-Te’vîl, Beyrut,ts, VI, 596; Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl, Beyrut, ts, VI, 596.

    Kaynak: Altinoluk dergisi, 12/2004

     
     
    Ana SayfaForumTüm Kodlarımız Facebook Facebook Facebook Sayfamız İletişim Yardım & Destek


    Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
    Ücretsiz kaydol